:: HABER DETAY

Zodiac
Şahin Tercüme Reklam

Zodiac


Merhaba Sinemaseverler;

Bu hafta sizlere fincherın 2002 yapımı panic roomdan sonraki ilk filmi olma açısından merakla beklenen, başrollerde robert downey jr. ve jake gyllenhaalın başrolunu üstlendiği ZODİACı mercek altına alacağım. david fincher. bu ismin etrafında ciddi bir kitle var. 20. yüzyılın son büyük başyapıtlarına imza atmış bir yönetmen: seven ve fight club.

sonra n’oldu? panic room geldi ve kimse bi’şey anlamadı. koca filmde fincher’ı hatırlatan tek şey hareketli kameraların kapı deliğinden geçip giden çekimleri oldu. filmi başka bir yönetmen çekseydi iyi bir macera-gerilim filmi diyebilirdik, fincher’ın elinden çıkınca kötü diyoruz, ona yakıştıramıyoruz. bir tür cronenberg’den gayet bayağı bir a history of violence vakası gibi.

zodiac’a gelirsek: kesinlikle fincher darbesi vurmuyor, lakin bazı teredütlerim var, yani zorlarsam seveceğim ben bu filmi, yoksa bir başka panic room’dur bu da, ve kesinlikle fincher’ın grafiğinde bir diğer düşüştür şimdi zorluyorum: filmi bir polisiye-gerilim olarak düşünelim. içine dedektiflik türünün fırça darbelerini katalım. türün klişesinde bir katilin “bulunma” hikayesi yatar. burada fincher türü tersine çeviriyor, zodiac’ta bir katilin “bulunamama” öyküsü var. yani bizler, seyirciler olarak bir dedektiflik filmine giriyoruz, ve 3 saat sonra tatmin olmamış olarak çıkıyoruz, adalet yerini bulmuyor, iyi polisler kaybediyor.

bu ters çevrimi ben sevdim, yani bunu filmin özü ve artısı olarak kabul ediyorum. başka bir sorudan devam edelim: zodiac bir katilin hikayesi midir? böyle gözüküyor olabilir. ama değil. fincher dokunuşu işte burada yatıyor. filmin ismi zodiac, katilimiz, ve film bir seri katil fenomenini anlatır gözüküyor. ama yaptığı bu değil. filmimiz bu katili bulmaya uğraşanları, yaşamlarını bu cinayeti çözmeye adayıp, beceremeyenleri anlatıyor, yani bir anlamda bir cinayeti çözme klişesini parodileştiriyor. böylelikle yaşamlarını buna adayan polis-avukat-hakim-araştırmacı zincirinin tamamını çökertiyor. bu da filmin sıkı bir artısı bana göre.

filmin dikkati çeken bir diğer özelliği bir süre sonra seyirciyi ipuçlarına boğması. filmin kareleri-karakterleri-detayları üstüste binmeye başlıyor, hızlanıyor ve seyirciyi bıktırıyor. tüm bu ipuçlarını birleştiren bir karakter çıkıyor ortaya ama film bittiğinde bunun bile bizi tatmin etmediğini söylemek mümkün. bir karikatürist gazete parçalarını bir araya getirip, yıllardır polisin yapamadığını yapıyor ve bir sonuca ulaşıyor. ama bunun da gerçekliğinden emin değiliz, ve aslında bizi rahatsız eden yıllar süren bu araştırmada polisin, yani kanun ve adalet dağıtıcılarının bu adamı bulamamış ve cezalandıramamış olması. burada fincher bu kurumların ne kadar yumuşak karınlı olduklarına işaret ediyor ve bizde ciddi bir güvensizlik duygusu yaratıyor. yönetmenimizin bu filmi yapmaktaki nihai hedeflerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum.

bu polis ve katillerin peşinden koşma hikayesiyle ilgili başka güzel bir nokta daha var filmde: zodiac 3 senedir hiç mektup göndermemiştir, ve dava artık takip edilen bir yapıdan çıkmıştır. burada suçluların peşinde koşan bir kurum olarak düşünebileceğimiz polislik mesleğinin içinin boşaltıldığını görüyoruz, şöyle ki, bir yerde zodiac’ın peşini bırakan, ve açıkça başarısız olan polis, araştırmacımıza son üç yılda şehirde işlenen cinayet sayısını bilip bilmediğini soruyor, ve bu rakamın 200 civarı olduğunu söylüyor. bu tespit tüm bu zodiac efsanesine atılmış bir tokat aslında. 3-5 kişiyi öldüren ve yakalanamayan, ama bir şekilde efsaneleşen bir katilin ne kadar önemsiz olduğunu gösteriyor. toplumdan bir zodiac eksilse her sene 190 kişi ölmeye devam edecektir. o zaman bu katili bulmaya çalışanlar gayet boş bir hevesin peşindedirler. bunu bir polisten duymamız filmin en şık hamlesi.

içi boşaltılan diğer bir karakter de katilin kendisi aslında, zodiac. ne kadar başarısız bir katil olduğu dikkatinizden kaçmamıştır. daha ilk iki kurbanında bir kişi hayatta kalıyor, daha sonra taksici hariç, diğer tüm cinayetleri acemice, bebek ve annesini öldüremeyişini bir düşünün. bizler seyirciler olarak bile o sahnede irkildik, ve ciddi bir cinayet beklentisi içine girdik, ama bu gerçekleşmedi. senelerce süren bu kovalamaca belki de olduğu gibi sanal bir adalet arayışıydı, bu süreci besleyen de adalet neferlerinin ta kendisi. belki de zodiac bu oyunu devam ettirebilmek için bazı başka cinayetleri üstlendi, ya da başka cinayet işleyenler zodiac’lığa soyundu. her ikisi de mümkün ve mesaj da bu zaten, zodiac olsa n’olur, olmasa n’olur!

mesele bu zodiac’ları yakalamaya soyunanların ahmaklığında. sonuç olarak, bayılmadım, ve sıradan buldum, ama yukarıda anlattıklarımla gizli gizli alkışladım ben bu filmi

:: Sinema

‘Once Upon A Time In Hollywood’ 23 Ağustos’ta Vizyonda!

Yönetmenlik koltuğunda Quentin Tarantino’nun oturduğu Bir Zamanlar Hollywoo...

Kaynak: Yusuf Doğangüneş - AtakentHaber

Captain Marvel’in Film Müziklerini Yapan Türk!

8 Mart’ta dünya ile aynı anda Türkiye’de de vizyona girecek olan Marvel Sin...

Kaynak: AtakentHaber

Oscar Ödülleri Sahiplerini Buldu

Bu yıl 91’incisi düzenlenen Akademi Ödülleri dağıtıldı. Los Angeles’taki Do...

Kaynak: AtakentHaber

Yeşil Rehber

30 Kasım Cuma günü vizyona girecek olan Yeşil Rehber’de, Mahershala Ali say...

Kaynak: AtakentHaber

SiparisYolda.com Reklam